21 Aralık 2008 Pazar

METRODAKİ KEMANCI


Soğuk bir Ocak sabahı, bir adam Washington DC'de bir metro istasyonunda, kemanla 45 dakika boyunca altı Bach eseri çalar. Bu süre içinde, çoğu işe yetişme telaşındaki yaklaşık bin kişi kemancının önünden geçip, gider.
Kemancı çalmaya başladıktan ancak üç dakika kadar sonra, ilk kez orta yaşlı bir adam kemancıyı fark edip, yavaşlar ve birkaç saniye sonra da gitmek zorunda olduğu yere yetişmek üzere yine hızla yoluna devam eder..
Kemancı ilk bir dolar bahşişini bundan bir dakika kadar sonra alır. Bir kadın yürümesine ara vermeksizin parayı kemancının önüne koyduğu kaba atarak, hızla geçer, gider.
Birkaç dakika sonra, bir başka adam duraklayıp, eğilerek dinlemeye başlar ancak saatine göz attığında işe geç kalmamak için acele ettiğini belirten ifadelerle hızla yoluna devam eder.
En fazla dikkatle duran ise üç yaşlarında bir oğlan çocuğu olur. Annesinin çekiştirmelerine rağmen, çocuk önünde durur ve dikkatle kemancıya bakar. En sonunda annesi daha hızlı, çekiştirerek çocuğu yürümeye zorlar. Oğlan arkasına dönüp dönüp kemancıya bakarak, çaresizce annesinin peşinden gider. Buna benzer şekilde birkaç çocuk daha olur ve hepsi de anne, babaları tarafından yürümeye devam için zorlanarak, uzaklaştırılırlar.
Çaldığı 45 dakika boyunca kemancının önünde sadece 6 kişi, çok kısa bir süre durur. 20 kişi duraklamadan, yürümeye devam ederek, para verir. Kemancı çaldığı süre içinde 32 dolar toplar. Çalmayı bitirdiğinde ise sessizlik hakim olur ve kimse onun durduğunu fark etmez, alkışlamaz.
Hiç kimse onun dünyanın en iyi kemancısı Joshua Bell olduğunu ve elindeki 3,5 milyon dolarlık kemanla, yazılmış en karmaşık eserleri çaldığını anlamaz. Oysa Joshua Bell'in metrodaki bu mini konserinden iki gün önce Boston'da verdiği konser biletleri ortalama 100 dolara satılmıştı...
Bu gerçek bir hikayedir ve Joshua Bell'in öylesine bir kılıkla metroda keman çalması, Washington Post gazetesi tarafından algılama, keyif alma ve öncelikler üzerine yapılan bir sosyal deney gereği kurgulanmıştır. Sorgulanan şeyler; sıradan bir yerde, uygunsuz bir saatte güzelliği algılayabiliyor muyuz? Durup ondan keyif alıyor muyuz? Beklenmedik bir ortamda, bir yeteneği tanıyabiliyor muyuz? İdi...
Bu deneyden çıkarılacak kıssadan hisse ise, dünyanın en iyi müzisyeni, dünyadaki en iyi müziği çalarken, önünde durup, dinleyecek bir dakikamız dahi yoksa, başka neleri kaçırıyoruz acaba? http://www.washingtonpost.com/wp-dyn/content/article/2007/04/04/AR2007040401721.html adresinden izleyebilirsiniz de...

Joshua Bell metroda çalarken

5 yorum:

embir dedi ki...

aa çok beğendim yeldacım. Gerçektende öyle. Bazen bizim evin yakınında da genç müzisyenler keman, saksafon, gitar vs çalar. Ama bunu akşam iş çıkışı sonrasında yaptıkları için çevreleri insanlarla dolar. Gerçektende zaman sorunu başka birşeye benzemiyor. O kadar şeyi es geçebiliyoruz ki... Güzel bir paylaşım olmuş teşekkürler.

Yelda dedi ki...

Bir arkadaşımdan mail olarak geldi
benimde çok hoşuma gittiği için paylaşmak istedim beğendiğinize sevindim
Evet büyük şehirlerde yaşayanların tek problemi zaman. Ömrümüz yollarda biryerlere yetişmekle geçiyor ama yollarda bir entruman çalanları asla es geçmem

Cocukla Cocuk dedi ki...

ne hoş bir hikaye bu böyle, kaydettim bunu ara sıra okumak tekrar hatırlamak lazım

şengül dedi ki...

çok çok beğendim yelda kıssadan hisse keşke Türkiyedeki sanat çılarmızda bu şekilde dersler alıp uygulamış olsa
çok güzel bir örnek belki bizlerde gerekli dersleri almış oluruz saygılar canım.

Moonish (moonsun) dedi ki...

Gercekten cok guzel bir yazi, ders verici nitelikte :) Hayatin guzelliklerini kacirmamamiz dilegiyle :))

Ziyaretiniz ve guzel yorumunuz icin cok tesekkur ediyorum :) Daha sik gorusmek umnidiyle :) Sevgiler :)