22 Şubat 2009 Pazar

İSTANBUL PAPAĞANLARI _ SUNAY AKIN


Son halife Abdülmecit Efendi`nin Sarayda Beethoven adlı bir tablosu vardır. Bu tabloda, piyano çalan bir kadının etrafında toplanan saray insanları görünür. Kadınların ve erkeklerin kıyafetleri o kadar çağdaştır ki, tabloya bakanlar bunun İslam dininin en büyük temsilcisi tarafından yapıldığına inanamazlar. Resimdeki piyano çalan kadını ne zaman görsem, 1875 yılında, Osmanlı Sarayı`nda yaşanılan hüzünlü bir olayı anımsarım...
Nazikade Kadın, yedi yaşındaki kızı Ulviye Sultan`ın odaya girdiğini görse de, piyano çalmayı sürdürür. Sarayın koridorlarına piyanodan yayılan müzik aniden bir çocuk çığlığıyla kesilir!.. Kibritle oynarken elbisesi tutuşan Ulviye Sultan bir meşale gibi yanmakta ve yerde acı içinde yuvarlanmaktadır. Nazikade Kadın, çaresizlik içinde yanmakta olan kızına sarılsa da, yer hasır kaplı olduğu için yangın odanın zeminine yayılır...
Korkunç olay öğle saatlerinde yaşanmaktadır. Saray görevlileri yemekte olduğu için anne ve kızın acı dolu haykırışlarını duyacak kimsecikler yoktur. Tüm olup bitenin tek görgü tanığı sadece odadaki papağandır. Sarayda herkesin sevgilisi olan papağanın çıkardığı ses, aşağıdaki katta bulunan hizmetliler tarafından duyulur sonunda... Kuşun çığlıklarına koşanlar odaya girdiklerinde insanın soluğunu kesen bir manzarayla karşılaşırlar: Anne ve kız yerde çırpınırken, bedenlerinden yükselen ateşin üstünde bir papağan çığlıklar atarak uçmaktadır!.. Ulviye Sultan`ın dadısı, odanın bir köşesinde duran seccadeyle ateşi söndürmeyi başarır...


PETRO`YA İYİ BAKIN...
Kötü haber kızın babasına duyurulduğunda, zavallı adam bir koltuğa çöker ve yüreği acıya dayanamayıp baygınlık geçirir... Karısı ağır yaralı olarak kurtulsa da, çok sevdiği kızı can vermiştir. O yaralı baba, bir yıl sonra tahta oturacak olan II.
Abdülhamit`tir. İstanbul`un hüzünlü bir papağan öyküsü de Nişantaşı`nda yaşanmıştır.
Gazetecilik mesleğinin saygın isimlerinden Şevki Adalı`nın cansız bedeninin yanındaki masada bir zarf bulunur. Mektupta şu yazmaktadır: `Petro`ya iyi bakın.` Petro, Sayın Adalı`nın çok sevdiği papağanının adıdır.
İstanbul denilince akla gelen ilk kuş martıdır. Sonra güvercinler gelir. Serçeler, kargalar... Karabataklar da vardır elbet ve şiirini yalnızca Orhan Veli`nin yazdığı yelkovan kuşları da... Kırlangıçlar da geçer İstanbul`dan, leylekler de... Eyüp Sultan`da leylekler olduğunu herkes bilir ama İstanbul`a özgü, dünyanın başka bir yerinde görünmeyen bir kuş türü olduğundan çoğu kişi haberdar değildir. Bu kuş, Alemdağ ispinozudur.
Eğer yolunuz Beşiktaş`taki Ihlamur Kasrı`na düşerse, başınızı kaldırın ve tarihi ağaçlara dikkatli bakın. Orada, daldan dala uçan papağanlar göreceksiniz! Evet, İstanbul kuşları arasında özgürce uçan papağanlar bulunduğu pek bilinmez. Derler ki, Dolmabahçe`de bir kamyon devrilmiş ve papağanlar kırılan kafeslerden kaçarak özgürlüklerine kavuşmuşlar. Bu öykü doğru mudur, bilemem; ama papağanların İstanbul`un kasırları ve koruları arasında gezindiklerini buralardaki görevlilerden duyabilirsiniz.


PAPA/ANLAR SIRLARINI KORUYOR
Müjdat Gezen`e bu konuyu açtığımda, papağanların eskiden beri var olduğunu, kentte havanın nispeten daha ılıman olduğu kasırların bahçelerini tercih ettiklerini söylemişti. İstanbul papağanları sırlarını şimdilik koruyor. Bakalım, onları koyacak bir bilgi kafesini kim, ne zaman uzatacak!? İstanbul Belediyesi`nin 1955 yılında yayınladığı Şehir Rehberi`ne baktığımda, papağan adı taşıyan bir sokak göremedim.
1989 yılındaki Şehir Rehberi`nde ise bir `Papağan Sokağı` kayıtlıdır. Bu sokak, kentin yeni yerleşim alanlarından olan Esenyalı Mahallesi`ndedir. Hal böyle olunca, devrilen kamyon öyküsünün gerçek olma olasılığı yerini koruyor. Edebiyatımızda papağanın izine de pek rastlayamayız. Şiirimizde ise papağan en az bilgisayar kadar yenidir.
İkisinin bir arada anıldığı tek dize ise Cemal Süreya imzasını taşır. Der ki, Cemal Süreya: Papağan tek tuşlu bilgisayardır.


4 yorum:

Adsız dedi ki...

Yelda'cım Sunay Akın'ı çok severim.
Birde papağanla ilgili olunca daha bir ilgimi çekti.
Bizim yaşadığımız aklıma geldi.
Muhabbet kuşumuzu elimizden kaçırmıştık.Çok üzüldük ağladık.
Kardeşim askere gidecekti.
Tam onu yolcu ederken
daha sonra cinsinin cennet papağını olduğunu öğrendiğimiz kuş balkonumuza geldi.
Kardeşim onu yakaladı.Asker yolladığımız için adını Çavuş koymuştuk.Daha sonra bayağı uzun yaşadı.2 sene önce kaybettik.
Gerçekten geçerken mutlaka Ihlamur kasrının oradaki ağaçlara bakacağım.

Sağol canım paylaşımın için
Sevgilerimi yolluyorum.

beyaz mendil dedi ki...

Seni mimledim:))))))))))))

Moonish (moonsun) dedi ki...

Yeldacim gercekten cok ilginc bir yaziydi. Papaganlar ve gecmisa dair tasdiklari izler pek anlamlandirilamasa da onemli bir yere sahip olduklari kayitlara gecmis anlasilan :) Kocaman sevgiler benden sana :)

becerikliminikler dedi ki...

çok beğendim papağanlarla ilgili yazını zaten pek bir severdim kendilerini:)